NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
سُلَيْمَانُ
بْنُ حَرْبٍ
حَدَّثَنَا
حَمَّادٌ
عَنْ عَمْرِو
بْنِ دِينَارٍ
عَنْ طَاوُسٍ
عَنْ ابْنِ
عَبَّاسٍ
وَعَنْ ابْنِ
طَاوُسٍ عَنْ
أَبِيهِ
قَالَا وَقَّتَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
بِمَعْنَاهُ
وَقَالَ
أَحَدُهُمَا
وَلِأَهْلِ
الْيَمَنِ
يَلَمْلَمَ
وَقَالَ
أَحَدُهُمَا
أَلَمْلَمَ
قَالَ
فَهُنَّ
لَهُمْ وَلِمَنْ
أَتَى
عَلَيْهِنَّ
مِنْ غَيْرِ
أَهْلِهِنَّ
مِمَّنْ
كَانَ
يُرِيدُ
الْحَجَّ وَالْعُمْرَةَ
وَمَنْ كَانَ
دُونَ ذَلِكَ
قَالَ ابْنُ
طَاوُسٍ مِنْ
حَيْثُ
أَنْشَأَ قَالَ
وَكَذَلِكَ
حَتَّى
أَهْلُ
مَكَّةَ
يُهِلُّونَ
مِنْهَا
Amr b. Dînâr Tâvûs'tan o
da İbn Abbas'tan; Abdullah b. Tavus ise Tâvûs'tan naklen;
"Resûlullah
(s.a.v.) mikat tayin etti" dediler (ve önceki (1737.) hadisin) mânâsını
(rivayet ettiler). Bunlardan birisi "Yemen halkı için Yelemlem'i (tayin
etti)" dedi. Diğer birisi de "Elemlem'i (tayin etti)" dedi. (Bu
iki râvinin ifadelerine göre, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Bu yerler, adı
geçen yerlerin halkı ile bu yerlerin halkı olmadıkları halde hac veya umre
maksadıyla buralara uğrayan kimseler için (mikat tayin edilmiş)dir. (Mekke'ye)
bundan daha yakın olanlar ise..."
(İbn Tavus rivayetinde)
dedi ki:
(Bu kimseler) istedikleri
yerden (ihrama girerler) yine Mekke halkı da Mekke'den ihrama girerler.
İzah:
Buhârî, hac; Müslim,
hac; Nesâî, menâsîk
Musannif Ebû Dâvûd, bu
hadisi iki ayrı senedle rivâyet etmiştir.Bu senedlerden birisi Amr b. Dînâr,
Tâvûs ve İbn Abbâs vasıtasıyle Hz. Nebie ulaşırken, diğeri de Abdullah b.
Tâvûs, Tâvûs vasıtasıyla Hz. Nebie ulaşmaktadır. Bu durumda birinci senet
merfû' olduğu halde ikinci sened mürseldir. Çünkü bu senette sahâbî
atlanmıştır. Dârekutnî de bu hadisi Ebû Dâvûd gibi iki ayrı senetle rivayet
etmiştir.
Hadis-i şerifte
dünyanın dört bucağından gelmekte olan hacıların nerelerden ihrama girecekleri
belirtilmektedir. Şöyle ki, sözü geçen mîkatler, çevrelerinde bulunan halkın
ihrama girecekleri yerler olarak ta'yin edilmişlerdir. Bu çevrelerde bulunan
halk kendi çevrelerinde bulunması münâsebetiyle kendilerine tahsis edilen
yerden ihrama girecekleri gibi, yolu kendilerine tahsis edilen mîkatm dışında
bir mîkata uğrayan kimselerin kendi memleketlerine mahsûs bir mîkatlerinin
bulunup bulunmaması önemli değildir. Her iki halde de ihrama yollarının uğramış
olduğu mikâtten girerler. Fakat kendi memleketleri halkı için belirlenmiş bir
mîkatleri olduğu halde, yolları daha kendi mikatlerine uğramadan evvel başka
bir mikate uğrayanların durumuna gelince, İmâm Şafiî, İmâm Ahmed ve İshâk
(r.a.)'a göre bunların ilk uğradıkları mikâtten ihrama girmeleri icâb eder.
imâm Ebû Hanife (r.a.)'nin de böyle bir kavli vardır. Bu meseleye bir misâl
olarak, Medine'den Mekke'ye giden Şam'lı bir hacıyı gösterebiliriz. Bu hacı,
Şamlılar için ta'yin edilen Cuhfe'ye varmadan önce Zülhuleyfe'ye varmaktadır.
Sözü geçen imamlara göre bu hacının ilk uğradığı mîkatten iihrâmagirmesi
gerekir. İmâm-ı Mâlik'e göre ise, bu kişinin ilk uğradığı mîkatten ihrama
girmesi mendûptur. Şayet oradan ihrama girmemişse ikinci mîkatten girmesi
lâzımdır. Hanefî ulemâsının meşhur olan görüşü de budur.
Hanefî mezhebinin
meşhur fıkıh kitablarından olan Bedâyi' isimli eserde bu mesele şöyle
anlatılmaktadır: "Bir kimsenin ilk mikati ihrâmsız olarak geçip ikinci
ihrama kadar gitmesi caizdir. Ancak birinci mîkatte ihrama girmesi müstehabtır.
Ebû Hanife (r.a.)'nin,
"Medine'Iilerin dışında her hangi bir kimsenin yolu Medine'den geçecek
olursa bu kimsenin Zülhuleyfe'de ihrama girmeden Cuhfe'ye kadar ihrâmsız
olarak gidip ihrama Cuhfe'de girmesinde her hangi bir sakınca yoktur. Bununla
beraber, Zülhuleyfe'den ihrama girmesi bence daha hoştur." dediği rivayet
edilir. Hanefi ulemâsına göre Medine'li bir kimsenin Zülhuleyfe'yi ihrâmsız
olarak geçip de Cuhfe'de veya Cuhfe hizasında bir yerde ihrama girmesinde bir
sakınca yoktur.
Bir kimse gerek karada
ve gerekse denizde iki mrkat arasından geçen bir yol takip edecek olursa,
Hanefîlere göre, bu kimse kendi kanâatine göre bu iki mikatten herhangi birisinin
hizasına geldiğini anlayınca ihrama girer. Birinci mîkâtın hizasına gelince
ihrama girmeyip, ikinci mikatin hizasında ihrama girmesinde bir sakınca
yoktur. Ancak Mekke'ye en uzak olan mîkatten ihrama girmesi daha faziletlidir.
Mâliki mezhebinin de meşhur olan görüşü budur. Şafiî ulemâsına göre de en
sahih olan görüş budur.
Metinde geçen "Hac
veya umre maksadıyla buralara uğrayan kimseler" sözünün zahiri, mîkate
uğrayan bir kimsenin ihrama girmesi için bu yolculuğa Mekke'ye hac ve umre
niyetiyle çıkmış olması gerektiğini, şayet böyle bir niyeti yoksa ihrama
girmesi icab etmediğini ifâde etmektedir. Meselâ hac veya umre niyeti
olmaksızın Zülhuleyfe'yi ihrâmsız olarak geçen bir kimse Hareme yaklaşırken
hac veya umre yapmak isterse, hemen bulunduğu yerde ihrama girer, bulunduğu
yere kadar ihrâmsız olarak geldiğinden dolayı üzerine kurban kesmek de
gerekmez. Abdullah b. Ömer'le, Abdullah b. Abbâs, bu görüşte oldukları gibi
İmâm Şafiî'nin iki kavlinden sonuncusu da böyledir.
İmâm Evzâî, Ahmed, Ebû Hanife,
İshâk ve ulemânın büyük çoğunluğu ise, bu kimsenin geri dönerek mikatten
ihrama girmesi lâzım geldiğini, aksi takdirde bir kurban kesmesi gerektiği,
çünkü gerek hac niyetiyle olsun gerekse başka bir niyetle oisun mîkatlere
uğrayan kimselerin ihrama girmeden geçemeyecekleri, geçerlerse günahkâr
olacakları görüşündedirler. Çünkü İbn Ebî Şeybe'nin ve Taberânî'nin İbn
Abbâs'dan rivayet ettikleri bir hadis-i şerifte Nebi (s.a.v.), "Mîkat
ihrâmsız olarak geçilemez" buyurmuştur. İmâm Şafiî, el-beyhakî ve İbn Ebî
Şeybe'nin Câbir b.Zeyd'den rivayet ettikleri bir hadis-i şerifte de; "İbn
Abbâs'ın mîkatı ihrâmsız olarak geçen bir kimseyi —ihrama girmek üzere mîkata—
geri çevirdiği" ifâde edilmektedir. İshak b. Râhûye'nin rivayet ettiği bir
hadiste de Hz. İbn Abbâs'ın "Bir kimse eğer ihrâmsız olarak mîkatı geçerek
Mekke'ye kadar gelecek olursa, geri dönüp mikatten ihrama girer. Mikate döndüğü
takdirde haccın vaktinin geçeceğinden korkarsa, bulunduğu yerden ihrama girer.
Fakat üzerine dem lâzım gelir."[Hadisler için bk. Zeylâî, Nasbu'r-Râye
III, 15.] dediği ifâde edilmektedir. Bu
hadislerin lâfızları "mîkatleri ihrâmsız olarak geçmenin caiz
olmadığını" ifâde etmektedirler. Metinde geçen "hac veya umre maksadıyla
buralara uğrayan kimseler" sözünün Hz. Nebie ait olmayıp râviye ait bir
söz olması ihtimâli vardır. "Nebi (s.a.v.)'in Mekke'nin fethi günün
başında siyah bir sarıkla ve ihrâmsız olarak Mekke'ye girdiğini"[Müslim,
hac; Nesâî, menâsik, zîne] ifâde eden Câbir hadisi ise, Rasûl-i Ekrem'le ilgili
özel ve geçici bir durumdur. Harp sebebiyle belli bir süre devam etmiş ve sonra
bu izin sona ermiştir. "Mekke haram kılınmıştır. Benden önce hiçbir kimseye
helâl kılınmadığı gibi benden sonra hiçbir kimseye de helâl kılınmayacaktır.
Ancak bana bir günün sadece bir saatinde helâl kılındı, sonra yine eski
haramlığına döndü."[Buhârî, cezâu's-sayd] mealindeki hadis-i şerif bu
gerçeği çok açık bir şekilde ifade etmektedir.
Yolu mîkate uğrayan
kimselerin durumu böyle. Memleketi mîkat mahalli ile Mekke arasında bulunan
kimselere gelince; Mekke'ye girişleri için ihrama lüzum yoktur. Çünkü bunlar
Mekke'ye veya Hareme sık sık girmek durumunda olduklarından, Mekke'ye her
girişlerinde ihrama girmeleri halinde ömürlerinin büyük bir kısmı ihramh
olarak geçer ki, bunda zorluk vardır. Allah Teâlâ ise, "Allah nğrunda
(nasıl savaşmak lazımsa öylece) hakkıyle cihâd edin. Sizi o seçti. Din
işlerinde üzerinize hiçbir güçlük de yüklemedi.”[Hac 78.] ayet-i kerimesi ile
müminlerden zorluğu kaldırmıştır.
Hanefî ulemâsından Aynî
bu konuda şunları söylemektedir. "İmâm Ebû Hanîfe (r.a.) hazretlerine göre
bir kimse Mekke'ye girme kasdıyla ihramsız olarak mikatı geçemeyeceği gibi,
Mekke'ye girmek kasdı olmadan da ihramsız olarak geçemez. İmâm Kurtubî de hac
yapmak niyetiyle olmadığı halde Mekke'ye girmek isteyen bir kimse hakkında
Mâliki ulemasının ihtilâf ettiklerini fakat konumuzu teşkil eden hadisin
mîkatleri geçerken ihrama girmenin sadece hac veya umre yapmak niyetinde
olanlar için gerektiğine açıkça delâlet ettiğini, Ebu Mus'ab ile İmâm Zührî'nin
de bu görüşte olduğunu söylemektedir."[Umdetu'l-Kârî, IX, 141.] Aynî daha
sonra Hanbelî ulemasından İbn Kudâme'nin bu mevzûdaki görüşlerini şu şekilde
özetliyor: "Hac veya umre niyeti olmadan, mîkati ihramsız olarak geçen
kimseler iki sınıftır:
1. Mekke'ye girmek
niyetinde olmayan, fakat bir ihtiyacı için mîkati geçip Harem sınırları
içerisine girmeyen kimselerdir. Bunlara mîkati geçmek için ihram gerekmez ve
ihramı terkettikleri için üzerlerine bir ceza da lâzım gelmez. Bu meselede
ulema arasında görüş birliği vardır. Çünkü Resûl-i Ekrem (s.a.v.) iki kerre
Zülhuleyfe'yi ihramsız olarak geçmiş ve Bedr'e kadar varmıştır. Kendisi ihrama
girmediği gibi beraberinde bulunan ashâb-ı kiramdan da ihrama giren
olamamıştır. Bu şekilde mîkati geçen bir kimsenin daha sonra hac için ihrama
girmesi icâb ederse, ihram için mîkata kadar gitmesi gerekmez, bulunduğu yerden
ihrama girer. İmâm Mâlik, Sevrî, Şafiî, Hanefîlerden imâm Muhammed ve Ebû Yûsuf
(r.a.) da bu görüştedir.
İbnu'l-Münzir'in
naklettiğine göre, İmâm Ahmed ile İshâk hac niyeti olmaksızın Zülhuleyfe'yi
ihrâmsız olarak geçen bir kimsenin daha sonra hac etmek isteyince ihrama girmek
için tekrar Zülhuleyfe'ye gitmesi gerektiği görüşündedirler.
2. Harem içerisine
girmek maksadıyla mîkatten geçenlerdir. Bunlar üç kısımdır. Bu uç kısımdan biri
de Mübâh bir savaştan veya korkudan veya odun, erzak taşıyıcılığı gibi bir
ihtiyâçtan dolayı sık sık Hareme girmek mecburiyetinde kalanlardır ki, bunlara
mikatten geçmeleri için ihram gerekmez..."[Aynî, Umdetu'l-Kârî IX, 141.
Ayrıca bu meselede ibn Kudâme'nin sözlerinin tamamını görmek için bk.
el-Mıığnî, 111, 268, 269. ]
Hanefî mezhebinin bu
konudaki görüşünü İmâm Ekmelüddin Muhammed b. Mahmûd el-Bâbertî, şu manaya
gelen lâfızlarla ifâde etmektedir.
"Mekke'ye girmek
kasdı olan kimse ihrâmsız mîkati geçemez. Çünkü Beytullah ta'zime şâyân şerefli
bir yer olduğundan ona evvelâ bir kale kılındı ki Mekke şehridir. Bu kaleye de,
koruluk kılındı ki, yukarıda hu-dudları çizilen Haramdır. Bu harem'a da, bir
kale konuldu ki, o da mikatlerdir. Tâ ki, Beyt'e gelmek isteyenler O'na saygı
ve ta'zim ederek ancak ihram ile gelebilsinler. O halde kaide şudur ki; kim,
sadece bir mikati geçmek niyetinde olup (Mekke'ye girmek niyetinde değilse,)
ihrâmsız geçmesi helâl olur. Fakat ikisini yani mîkati, sonra da Harem
hududunu geçmek dilerse helâl olmaz. Binâenaleyh bir kimse hac veya umre
niyetiyle gelirse veyahut Mekke'ye bir ihtiyaç dolayısı ile girmek kasdederse
onun ihrâmsız girmesi caiz olmaz. Çünkü o kimse, mîkati olan beş mikatten
birisini, sonra da içerideki ikinci derecede mikât sayılan Harem hududunu
geçmeyi tasarlamıştır. Binâenaleyh âfâkî olan yani Hicaz'da mîkat dâhilinde
oturmayan kimsenin ihrâmsız girebilmesi için çâre, Mekke'ye değil mîkat
dâhilinde bir köy veya şehre gitmeyi kasdeylemesidir. O takdirde ihrâmsız
mîkati geçmesi caiz olur. Çünkü bu niyeti ile bir mikati geçmeyi
kasdetmiştir.[Fethu'l-Kadîr, II, 132
(Hamişinde)] Yine Hanefi alimlerinden Mevsilî de bu konuda şunları söylüyor:
"Mekke'ye girmeyi
murad etmeksizin mîkati ihrâmsız geçene birşey lâzım gelmez. Çünkü İhram
Allah'ın şereflendirdiği Mekke'ye ta'zim için konmuştur. Mîkat ile Mekke
arasındaki köyler ve şehirlere ta'zim vacip değildir. Bu sebeple Mîkat
dahilindeki bir şehre veya köye gitmek için Mîkatı ihrâmsız geçen kimse,
vardığı o şehir halkından sayılır. Daha sonra Mekke'ye hac veya umre niyeti
olmaksızın başka bir sebeple gitmek ihtiyacı belirirse ihrâmsız olarak
gidebilir."[el-Mevsilî, el-İhtiyar, I,
142.]
Metinde geçen
"Mekke'ye bundan daha yakın olanlar" sözünden maksat, memleketi bu
mîkatlerden biri ile Mekke arasında olan kimselerdir. Bu kimseler, ihrama kendi
memleketlerinden girerler. İhrama girmek için mîkate gitmeleri gerekmez. Bunlar
için bulundukları şehrin veya köyün Kabe'ye en uzak olan kenarından ihrama
girmek daha faziletlidir. İhrama mikatten giren kimselerin de ihrama mikatm
Mekke'ye en uzak olan tarafından girmeleri daha faziletlidir. Çadırda yaşayan
bedeviler için de aynı durum söz konusudur. Bir vadide yaşayan kimseler ise,
vadinin her iki tarafından da ihrâmlı olarak geçerler. İhram için tayin edilen
bu yerleri ihrâmsız olarak geçen kimselerin geri dönüp kendileri için tayin
edilen yerden ihrama girmeleri gerekir. Yoksa günâh işlemiş olurlar ve
üzerlerine kurban lâzım gelir. Bu mîkatlerden birisi ile Mekke arasında bulunan
bir evde veya çadırda yaşayan bir kimse ise, kendi evinden veya çadırından
ihrama girer. Bütün bu ifâdelerden anlaşılıyor ki, mîkat ile Mekke arasındaki
yerleşim bölgelerinde oturan kimseler hac etmek için veya hac ile birlikte umre
yapmak için bulundukları yerlerden ihrama girerler. Fakat ileride umre ile
ilgili hadisler dolayısıyla açıklayacağımız gibi umre için ihrama gireceklerin
de Harem hududları dışına çıkmaları gerekir.